Evde tek başıma canım sıkılıyordu. Dolaşmak için dışarı çıkmaya karar verdim. Kendime ayakkabı bakacaktım. Siyah mini eteğimi, siyah bluzumu giydim. İçime siyah sutyenimi takmıştım ve altıma kırmızı pamuklu bir külot. Bacaklarıma külotlu olmayan ince siyah çoraplarımı geçirdim. Baldırlarımın sonunda bitiyordu ve eteğimin altındaki külotumu kapatmıyordu. Neyse dolaşırken ayakkabıcılara bakmaya başladım. Aslında ayakkabılardan çok ayakkabıcılara bakıyordum. Nihayet bir tanesinde tek başına bir genç gördüm. Çok sevimli bir yüzü vardı. Rahatsız etmeyecek birine benziyordu. İçeri girdim. Rast gele bir topuklu ayakkabı gösterdim ve denemek istediğimi söyledim. “Buyurun oturun” dedi ve beni dükkanın tabanına kadar uzanan boy aynasının karşısındaki sandalyeye oturttu. Aynadan kendimi ayaklarıma kadar görüyordum. Önüme ayakkabıları koydu, koyarken bacaklarıma baktı ama kapalı tuttuğum için derinleri göremedi tabii…Kendisi yanımda durdu. Aynadan çaktırmadan bacaklarıma bakıyordu… Ben de oturduğum yerden eğilip ayakkabılarımı çıkardım. Heyecanla frikik vermemi bekliyordu. verdiği ayakkabıları giyerken biraz dikkatsiz davranıp ” bacaklarımı araladım. Zaten istesem de kapalı tutamazdım çünkü tekini giyerken mutlaka ayaklarımdan birini biraz kaldırmam gerekiyordu. Bu esnada aynadan külotumu kendim de gördüm.Satıcının siki pantolonuna sığmıyordu biraz dikkatli baksa külotumun sırılsıklam olduğunu görebilirdi. Aynı hareketlerle bir iki ayakkabı daha aldım ve teşekkür edip dükkandan ayrıldım. Ha bu arada o da bana neredeyse kekeleyerek “Teşekkür ederim” gibi bir şey dedi ve daha çok güzel modellerinin olduğunu, onları da deneyebileceğimi söyledi. Ama ben o günlük yeterli görmüştüm